top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAv. Barış Bürüce

NİŞANLANMA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

Güncelleme tarihi: 17 Mar 2022

Aile, bir toplumun sosyal yapısında çok etkin bir müessese olup, toplumun temelini teşkil eder. Toplum hayatında bu kadar önemli bir müessese olan ailenin, çok çabuk karar verilerek, bir anda kurulması beklenemez. İşte, nişanlanma, toplumun temelini teşkil eden ailenin kurulmasında, kişilerin birbirlerini tanıyıp, ileride kuracak oldukları birlikteliği sağlam temele oturtmalarında büyük önem arz eder ve ailenin kurulmasında ön hazırlık vazifesi görür.
Medeni kanunumuz nişanlanmayı aile hukuku kitabının 118 ve 123. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Böylece nişanlanma sadece örf ve âdetin içinde yer alan bir ilişki olmaktan çıkmış, hukuki bir ilişki niteliği de kazanmıştır. Medeni Kanunumuz, 118. maddesinde nişanlanmanın evlenme vaadiyle olacağını söylemekle birlikte nişanlanmayı tanımlama yoluna gitmemiştir. Nişanlanmayı tanımlayacak olursak; nişanlanma, ileride birbirleriyle evlenmek isteyen ayrı cinsten iki kişinin, bu konudaki niyetlerini aralarında dile getirmeleri, birbirlerine karşı açıklamalarıdır[1].
Çalışmamda öncelikle nişanlanmanın sona ermesini açıklayacağım zira kanunda, kurulması hiçbir şekil şartına bağlanmamış olan nişanlanmanın sona ermesinde ve sona ermenin sonrasında bazı problemler ortaya çıkmaktadır.
Öncelikle nişanlanmanın sona erme sebeplerini açıklandıktan sonra, nişanlanmanın sona ermesi sonucunda ortaya çıkan hukuki sonuçlar incelenecektir. Bunlar maddi tazminat davası (TMK md. 120), manevi tazminat davası (TMK md. 121) ve hediyelerin geri verilmesidir (TMK md.122)
Çalışmamın en sonunda nişanlanma sözleşmesinden bozulmasından doğan davalarda zamanaşımı süresi ve bu davaların hangi mahkemelerde görüleceği üzerinde duracağım.
NİŞANLANMA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ
Nişanlanma sözleşmesinin sona erebilmesi için öncelikle geçerli bir şekilde kurulmuş olması gerekir. Eğer nişanlılığın geçerliliği için aranan şartlar mevcut değilse artık nişanlılığın sona ermesinden değil, nişanlanma sözleşmesinin hükümsüzlüğünden söz edilir. Hükümsüzlük halinde, nişanlanma sözleşmesinin sona ermesinin hükümleri doğrudan doğruya uygulanmamasına rağmen, kanunda bu hususta boşluk olması sebebiyle, nişanlılığın sona ermesine dair hükümler kıyasen uygulanabilir[2].
GENEL OLARAK SONA ERME SEBEPLERİ

Nişanlanma sözleşmesi, genel olarak ya kendiliğinden ya da tarafların iradesinden kaynaklanan sebeplerle sona erer. Aşağıda nişanlanma sözleşmesinin sona erme sebepleri bu iki ana başlık altında incelenecektir.
KENDİLİĞİNDEN SONA ERME SEBEPLERİ
Evlenme
Nişanlanma, ileride yapılacak olan evlenme için bir başlangıç niteliğinde olduğundan, nişanlıların bu sözleşmeyi kurmalarındaki amaç evlilik olduğundan, nişanlılığın en normal ve en mutlu sona erme nedeni, nişanlıların birbirleriyle evlenmeleridir[3]. Doktrinde bazı yazarlar nişanlanma sözleşmesinin bu şekilde sona ermesine amaca ulaşma ile sona erme de demektedirler[4]. Nişanlılar birbirleriyle evlenince, nişanlanma sözleşmesinin de amacı gerçekleştiği için, nişanlanma kendiliğinden sona erer. Nişanlılığın, bu şekilde sona ermesi taraflara herhangi bir talep hakkı vermez[5].
Nişanlanma sözleşmesi, nişanlılardan birinin başka biriyle, yani üçüncü bir kişiyle evlenmesi durumunda da kendiliğinden sona erer; zira başka biriyle evlenen nişanlı ilk nişanlanmadan vazgeçmiş, yani birinci nişanlanma sözleşmesini zımnen bozmuş demektir[6] .
Ölüm
Nişanlılardan birinin ölümü üzerine, nişanlanma sözleşmesi de kendiliğinden sona erer. Zira T.M.K. 28’e göre ölümle birlikte kişilik de sona erer; dolayısıyla şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olan nişanlanma ilişkisi de kendiliğinden ortadan kalkar[7].
Eski medeni kanunumuzun 86. maddesinin birinci fıkrasında 1990’da yapılan değişikliğe göre, ölüm, nişan hediyelerinin karşılıklı olarak geri verilmesi yükümlülüğünü ortaya çıkaran bir durum olarak öngörüldüğü için, bu yönden nişanlılığın özel bir sona erme sebebi sayılabilirse de, nişanlılardan birinin ölmesi, evlenme vaadinin gerçekleşmesinin olanaksızlaşması anlamını taşıyacağı için, nişanlılığı genel olarak sona erdiren bir neden sayılmalıdır[8]. Nişanlanma sözleşmesi, diğer borçlar hukuku sözleşmelerinden farklı olduğu için, nişanlılardan birinin borca aykırı davranması durumunda, kendisine karşı – hediyelerin geri verilmesi davası dışında- aynen ifa değil, sadece tazminat davası açılabilecek olan evlenmeyi gerçekleştirme borçlusunun (nişanlısının) kişiliği, ölüm yoluyla sona ermişse (TMK m. 28/ I) bu durumda nişanlılığın da sona erdiğinin kabulü zorunludur[9].
Gaiplik
Nişanlılığı sona erdiren nedenlerden bir diğeri ise gaipliktir. Gaiplik kararının kesinleşmesi durumunda, nişanlılığın kendiliğinden sona erip ermeyeceği konusunda doktrinde farklı görüşler vardır.
Doktrinde hâkim olan görüş[10], gaiplik kararının kesinleşmesiyle birlikte, nişanlanmada kendiliğinden sona erer. KOÇ’a göre, “Nişanlılardan biri hakkında gaiplik karinesinin doğması veya mahkemece verilmiş olan gaiplik kararının kesinleşmesi durumunda, gaibin nişanlısının, mevcut nişanlanmayla bağlı olmayı sürdürdüğü iddia ve ispat edilmedikçe, nişanlanmanın, adi bir karine niteliğinde olmak üzere kendiliğinden sona erdiği sonucuna varılmalıdır. Burada, gaibin eşinin evliliğine ilişkin EMK’nın 94. maddesiyle tam bir uyum sağlanması gerekmez. Çünkü evlenme vaadiyle kurulan nişanlanma sözleşmesinin, yürürlükteki Türk-İsviçre hukukunda nüfus kayıtlarına işlenmesi söz konusu olmadığı için, gaibin eşinin evliliğinin mahkemece feshine karar verilmesinde bir zorunluluk bulunmamaktadır.[11]”
Diğer görüşe göre ise[12], nişanlılardan birisinin TMK md.32 gereğince gaipliğine karar verilmesi durumunda, nişanlılığın kendiliğinden sona erip ermeyeceği kesin değildir. Burada nişanlılığı sona erdirecek bir irade açıklamasının aranması gerekir. Böylece gaibin eşinin evliliğin durumuna ilişkin TMK. md. 131 hükmüyle daha uyumlu bir sonuca ulaşılmış ve ortaya çıkabilecek çekişmelerde ortadan kaldırılmış olur.
Evlenmenin Sonradan İmkânsızlaşması
Nişanlanmanın yapılmasından sonra ortaya çıkan ve evlenmeyi imkânsız kılan bir durumun söz konusu olması halinde, nişanlılık imkânsızlık sebebiyle kendiliğinden sona erer[13]. Bu duruma örnek olarak evlenme ehliyetinin sonradan kaybını( ayırt etme gücünün sürekli kaybı, evlenmeye engel olacak akıl hastalığı, nişanlılar arasında sonradan evlenmeye engel olacak derecede kan hısımlığının olduğunun ortaya çıkması), nişanlılardan birinin sonradan cinsiyet değiştirmesini, nişanlılardan birisinin başka birisiyle evlenmesini örnek olarak verebiliriz[14].
Bozucu Şartın Gerçekleşmesi
Geçerli olarak yapılan bir hukuki işlemin ortadan kalkması, gelecekteki belirsiz bir olayın gerçekleşmesine bağlanmış ise, bozucu şarta bağlı bir hukuki işlem söz konusu olur[15]. Buna göre, nişanlanma bozucu bir şarta bağlanmışsa, ileride şart gerçekleşince nişanlılık ilişkisi kendiliğinden sona erer[16].
TARAFLARCA SONA ERDİRİLMESİ
İki Tarafın Anlaşmasıyla Sona Erdirilmesi
Nişanlılar, aralarındaki sözleşmeyi, nişanlanma sözleşmesi gibi herhangi bir şekle bağlı olmaksızın, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanı ile sona erdirebilirler[17]. Tarafların bu şekilde nişanlanma sözleşmesini ortadan kaldırmak için yaptıkları anlaşmaya ikale denir[18].
Nişanlanma hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu nedenle nişanlanmadan dönmek isteyen sınırlı ehliyetsiz bir kişi, ayırt etme gücüne sahip olduğu sürece, yasal temsilcisinin izni gerekmeksizin tek başına nişanlanma sözleşmesini sona erdirme yönünde irade beyanında bulunabilir[19].
Taraflar anlaşarak nişanlanmaya son vermişlerse, bundan dolayı ne kendilerinin ne de ana babalarının veya onlar gibi hareket edenlerin maddi ve manevi tazminat talep etme hakları yoktur. Nişanın karşılıklı irade beyanıyla sona ermesi durumda taraflar sadece TMK md.122 hükmü dolayısıyla hediyelerin iadesini isteyebilirler[20].
Tek Taraflı İrade Beyanıyla Sona Erdirilmesi
Nişanlılardan her biri, eğer nişanlılığı devam ettirmek istemiyorsa, tek taraflı bir irade açıklaması ile nişanlılığı sona erdirebilir[21]. Nişanlanma sözleşmesinin sona erdirilmesi yönündeki bu irade beyanı açık (sarih) olabileceği gibi örtülü (zımnen) de olabilir[22]. Nişanlının başkası ile evlenmesi, adres vermeden başka bir yere taşınması, nişanlısının ziyaretlerini kabul etmemesi nişanlılığın zımnen bozulması sayılabilir[23].
Doktrinde nişanlılığın bu şekilde tek taraflı irade ile sona ermesini ifade etmek için, nişandan dönme(rucü), nişanı bozma, nişanlanma sözleşmesinin feshi gibi terimlerde kullanılmaktadır. Nişandan dönmenin hukuki niteliği konusunda doktrinde farklı görüşler vardır.
Bir görüşe göre, rucü tek taraflı şekle bağlı olmayan ulaşması gerekli, değiştirici yenilik doğuran bir irade beyanıdır[24]. Bu görüşün gerekçesine göre, nişanlanma sözleşmesinden rucü ile nişanlılar arasındaki güven ilişkisi sona ermemekte, bu ilişki tazminat ilişkisine çevrilmektedir. Burada nişanlanmanın yapıldığı andan kaldırılıncaya kadarki zaman içinde ki durumlar gözönünde tutulur. Caymada nişanlanmadan doğan yükümlülükler ortadan kalkmamakta sadece nişanlanmadan doğan asıl ve yan yükümlülüklerin yerini maddi ve manevi tazminat ve hediyelerin iadesi yükümlülüğü (TMK 120, 121, 122) almaktadır[25].
Diğer görüşe göre ise, nişandan dönme bozucu yenilik doğuran bir haktır[26]. Bu görüşün gerekçesine göre ise, nişanlanmanın sona ermesinin hediyelerin geri verilmesi gibi, geçmişe etkili sonuçları da olmakla birlikte, bu sonuç, eski Medeni Kanunumuzun 86. maddesinde öngörülen özel bir sonuç olup, nişanlanmanın, tek taraflı irade açıklamasıyla, ileriye etkili biçimde sona erdirilmiş sayılacağı kuralının bir istisnası niteliğindedir[27].
Nişanlanmanın tek taraflı irade beyanıyla sona erdirilmesinde, nişanlanmanın karşılıklı anlaşma ile sona erdirilmesinde olduğu gibi, sınırlı ehliyetsizler yasal temsilcilerinin iznini almaksızın nişanı bozabilirler[28]. Zira nişanlanma, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır.
Haklı Bir Nedenin Varlığı Yüzünden Nişandan Dönme
Nişanlılığın devamını ve evlenmeyi beklemeyi dürüstlük kuralı çerçevesinde bir taraftan beklenemez kılan sebepler nişanı bozmak için haklı sebep sayılır[29].
Haklı bir nedenin varlığı durumunda sözleşmeden vazgeçme, sözleşmenin nedensiz yere ihlali sayılmayacağı gibi, haklı nedenin varlığını kabul etmek için taraflardan birisinin kusurunun bulunması şartı da aranmaz[30]. Haklı sebep karşı tarafın kusurundan ileri gelebileceği gibi, her iki tarafın kusurunun bulunmadığı durumlarda da söz konusu olabilir[31]. Haklı sebebe dayanarak nişan bozmada karşı tarafın kusurunun bulunup bulunmaması tazminatla ilgilidir[32].
Haklı sebebe örnek olarak, nişanlının ekonomik durumundaki değişmeler, ailevi ilişkiler, tarafların karakter ve eğilimleri bakımından hiç anlaşamayacaklarının ortaya çıkması, taraflardan birinin nişan akdine aykırı hareket etmesi, nişanlılardan birinin iyileşemeyecek ya da soyları için kalıtımsal bir cinsel hastalığa yakalanması gösterilebilir[33].
Nişanı bozan tarafın haklı sebebe dayanıp dayanmadığını hâkim, tarafların yaşadıkları çevreyi ve bu çevre içindeki yerlerini, eğitim durumlarını örf ve âdeti göz önünde tutarak takdir eder[34]( TMK md.4).
Nişandan haklı sebebe dayanarak dönmede, haklı sebebin varlığını ispat, bunu ileri süren nişanlıya aittir[35].
Haklı Bir Neden Olmaksızın Nişandan Dönme
Nişanlılardan biri herhangi bir haklı sebebe dayanmadan, hatta herhangi bir sebep göstermeden de nişandan dönebilir[36]. Haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozan taraf, kusurlu sayılır[37].Taraflardan birisi nişanı bu şekilde hiçbir haklı nedene dayanmadan ya da kendi kusuru yüzünden bozarsa diğer nişanlı, nişanlının anne ve babası veya onlara gibi davranan diğer kişilere tazminat ödemekle yükümlü olur[38].
SONA ERMENİN HUKUKİ SONUÇLARI
Nişanlılığın sona ermesi ile taraflar arasında kurulmuş olan ilişki de sona erer. Dolayısıyla nişanlılık sebebiyle doğan yükümlülükler ve haklar da sona erer. Bunlar yanında nişanlılık süresince tarafların birbirlerine vermiş oldukları hediyelerin geri verilmesi, nişanlılığın bozulması sonucunda doğan maddî ve manevî tazminat, nişanlılığın sona ermesinin hukukî sonuçları içerisinde değerlendirilir.
MADDİ TAZMİNAT
Nişanın bozulması halinde maddi tazminat Medeni Kanunumuzun 120. maddesinde düzenlenmiştir. Sözü geçen maddeye göre, nişanlılardan biri, nişanı haklı bir sebep olmaksızın ya da kendi kusurundan ileri gelen bir sebeple nişanı haksız yere bozarsa diğer nişanlıya, anne ve babası veya anne ve babası gibi davrananlara yaptıkları harcamalar ve katlandıkları maddi fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Nişanın bozulması halinde açılacak bu dava bir haksız fiil davası değildir. Bu aile hukuku sahasına giren bir ilişkiden doğan bir alacak davasıdır[39].
Maddi Tazminat Davasının Şartları
Nişanın bozulması nedeniyle maddi tazminat davasının açılabilmesi için bazı şartların varlığı gereklidir. Tazminat davasının açılabilmesi için, öncelikle ortada geçerli bir şekilde kurulmuş bir nişanlanma sözleşmesinin mevcut olmalıdır[40]. Ortada geçerli şekilde kurulmuş bir nişanlanma sözleşmesi varsa aşağıda inceleyeceğim dört koşulun varlığı aranır.
Davacı nişanın bozulması nedeniyle bir zarara uğramış olmalıdır:
Davacının nişanın bozulması nedeniyle zarara uğradığının kabulü için aşağıdaki iki şart birlikte gerçekleşmelidir
Giderler evlenme hazırlıkları amacı ile yapılmış olmalıdır:
TMK md. 120’ye göre yapılan giderlerin, evlenme hazırlıkları amacıyla yapılmış olması gerekir. Bu giderlere örnek olarak bir ev kiralamak, mobilya satın almak, giyim eşyası sipariş etmek, bir ziyafet veya eğlence düzenlemek, balayı gezisi için bilet satın almak suretiyle yapılmış harcamalar gösterilebilir[41].
Giderler dürüstlük kuralına uygun olarak yapılmış olmalıdır:
Giderlerin dürüstlük kuralına uygun olarak yapılmış olmasından kasıt, bu giderlerin nişanlıların sosyal durumları gözönünde bulundurulduğunda bu harcamaların o düzeydeki insanlar için normal sayılabilecek ölçüde olması gerekir[42]. Nişanlılardan biri, diğerinin rızasıyla, kendisinden beklenenden çok daha fazla masraf yapmışsa, nişanın bozulması halinde, bunlarında tazminini isteyebilir[43]
Nişanın bozulması haklı bir sebebe dayanmamalıdır veya nişanı diğer tarafın bozmasına kendisine tazminat davası açılan nişanlının kendi kusuruyla sebebiyet vermesi:
Nelerin haklı sebep olduğuna yukarıda haklı sebebin varlığı yüzünden nişandan dönme konusunda değinmiştik. Gerekli açıklamalar için ilgili konu başlığı altındaki açıklamalara bakabilirsiniz.
Nişanın sebepsiz yere veya haklı bir sebep olmaksızın bozulduğu veya karşı tarafa haklı sebebe dayanarak nişanı bozabilme imkânını veren olumsuz bir gelişmeye sebep verilip de, karşı tarafın bundan yararlandığı hallerde nişanın karşı tarafın kusuru nedeniyle bozulmasından söz edilir[44].
“Diğer tarafın kusurlu davranışı üzerine nişanı bozan kimse, tazminat talebine hak kazanır; çünkü bu halde nişanın bozulmasına, diğer nişanlı sebebiyet vermiştir.”[45]
Maddi Tazminat Davasında Taraflar
TMK md.120’ye göre nişanın bozulması nedeniyle maddi tazminat istenme hakkına sahip olanlar kusursuz nişanlı, ana ve babası veya ana ve babası gibi davranan diğer kişilerdir[46]. Tazminat davası kusurlu nişanlıya karşı açılır; onun ana ve babasına veya onlar gibi davranan kişilere karşı açılamaz[47].
Kanundaki ana-baba gibi hareket eden kimseler deyiminden ne anlaşılmalıdır? Bu kimseler, evleneceklerini düşünerek nişanlılar için masraf yapan kişilerdir. Bu şekilde davranan dayı, hala, teyze gibi hısımları; nişanlıya bakmakta olan bir müessese (yetimler yurdu, bakımevi gibi); onu büyüten veya uzun süre yanlarında çalıştığı bir aile evlenmenin gerçekleşeceği kanaatiyle, iyi niyetle birtakım masraflarda bulunmuşlarsa maddi tazminat talep edebileceklerdir[48].
Maddi tazminat talep edebilme hakkı bir kişilik hakkı olmadığından ölümle mirasçılara geçer, bu hakkın temliki mümkün olduğu gibi, davacı bu hakkından feragat da edebilir[49].
Maddi Zararın Kapsamı
Medeni Kanunumuzun 120. maddesi, nişanın bozulması sonucunda açılacak olan maddi tazminat davasında evlenmenin gerçekleşeceği inancıyla ve dürüstlük kuralına uygun olarak yapılan giderler ile evlenmenin gerçekleşmemesi yüzünden doğan zararların istenebileceğini öngörmektedir[50].
Akdi zarar ikiye ayrılır. Beklenen ifa menfaatinin kaybı dolayısıyla talep edilen giderime müsbet zarar giderimi, akdin hükümsüz sayılması veya sonradan hükümsüz kalması durumunda istenecek olan akde güvenden dolayı yapılan harcamaların veya akde güvenden dolayı uğranılan zararın telafisi talebine menfi zarar giderimi denir[51].
Nişanın bozulması nedeniyle, kusursuz nişanlının maddi tazminatla giderilmesini talep edebileceği zarar, nişanlanmanın hüküm ifade ettiğine inanmasından dolayı uğradığı, yani nişanlanmamış olsaydı uğramamış olacağı parasal zarardır. Diğer bir deyişle maddi tazminat davasıyla istenebilecek zarar, menfi zarardır. Yoksa müspet zarar yani nişanlanmadan doğan yükümlerin yerine getirilmemiş, yani evlenmenin gerçekleşmemiş olmasından dolayı uğranılan zarar, maddi tazminat davasının konusu olamaz[52].
Ancak, TMK md. 120’de öngörülen menfi zarar Borçlar Kanununda hükme bağlanandan daha sınırlıdır. Borçlar Kanununda menfi zararın tam tazmini, zarara uğrayan kişinin, zarara uğradıktan sonraki mal varlığı ile o sözleşme hiç yapılmasaydı mamelekinin içinde bulunacağı durum arasındaki farkın ödenmesini öngörür. Fakat nişanlanma sözleşmesinin haklı bir sebep olmaksızın bozulmasından dolayı giderilecek maddi zararlar, evlenme amacıyla yapılmış masraflardan ibarettir. Bu nedenle burada menfi zararın sınırlı tazmini söz konusudur. Ayrıca, bir evlenmenin gerçekleşeceği inancı ile nişanlanmadan önce yapılan masraflarda istenebilir zira kanunda “evlenme amacıyla yaptığı masraflar” denilmektedir[53].
Maddi tazminat davasıyla istenebilecek menfi zararın kapsamına her şeyden önce nişanın hüküm ifade ettiğine güvenilerek yapılan harcamalar girmektedir. Bu harcamalara örnek olarak bir ev kiralamak, mobilya satın almak, giyim eşyası sipariş etmek, davetiyeler bastırmak, bir ziyafet veya eğlence düzenlemek balayı gezisi için bilet satın almak suretiyle yapılmış olan giderler gösterilebilir[54].
Menfi zarar kapsamına harcamalardan başka, nişanın hüküm ifade ettiğine güvenmek yüzünden uğranılan diğer zararlar da girer[55]. Diğer zararlara örnek olarak nişanlı erkeğin ısrarı üzerine, nişanlı kızın çalışmakta olduğu işinden ayrılması yüzünden uğradığı kazanç kaybı[56], evleneceği düşüncesiyle, evindeki kiracısını çıkartması konusunda, davacı nişanlı ile davalı nişanı arasında sözleşme yapılmış ve davalı tarafından nişanın bozulmuş olması yüzünden uğranılan kayıp[57] gibi zararları gösterebiliriz.
TMK md. 120 “uygun bir tazminat“ demek suretiyle tazminat miktarının belirlenmesi konusunda hâkime takdir yetkisi vermiştir. Hâkim somut olayın özelliklerini de dikkate alarak uygun bir tazminat miktarı belirler. Her olayda zararın miktar ve kapsamı farklıdır. Bazen yapılan masraflar tamamen boşa gitmiştir, yani karşılığında elde hiçbir parasal değer kalmamıştır. Örneğin bastırılan davetiyeler elde kalmıştır ve bunlar başka bir işe yaramazlar. Bu nedenle davetiye baskı parasının tümünün tazmin edilmesi gerekir. Buna karşılık bazen de yapılan giderler karşılığında elde kalan ve paraya çevrilebilen değerlerde vardır. Böyle bir durumda hâkim, yapılan değerlerden elde kalan bu miktarı indirerek tazminat miktarını belirler[58].
Maddi Tazminat Davasında İspat Külfeti
Maddi tazminat talebinde bulunan taraf, geçerli bir nişanlanma sözleşmesinin kurulduğunu, davalının nişanı bozduğunu ve kanunda belirtilen nitelikte bir zarara uğradığını ispat etmekle yükümlüdür[59]. Kusurun ispatına gelince BK md. 96 uygulanır[60]. Nişanı, davalı taraf bozmuşsa, haklı bir sebebe dayanarak nişanı bozduğunu ispat etmedikçe, tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulamaz. Davacı ise nişanı davalının bozduğunu ispat ile yetinir. Nişanı davacı bozmuşsa, davalının kusurlu olduğunu ispatla yükümlü olur[61].
MANEVİ TAZMİNAT
Nişanın bozulması, çoğu kez, nişanlının ruh âlemini etkiler; onun bazen acı çekmesine, bazen hayata küsmesine, kısacası manevi huzurunun bozulmasına yol açar; nişanın bozulmasıyla şeref ve haysiyeti zedelenir. İşte, bütün bu hallere maruz kalan nişanlı için, manevi bir zarar söz konusudur. Manevi zarar mevcut olduğu zaman ise, manevi tazminat istenebilecektir. Manevi tazminatın hangi hallerde talep edilebileceği TMK md.121 ile hükme bağlanmıştır[62]. Manevi tazminat davası tek başına açılabileceği gibi maddi tazminat davası ile birliktede açılabilir[63].
Manevi tazminat davasının şartları
MK md.121’e göre nişanın bozulmasında manevi zararların da giderilebilmesi için ortada her şeyden önce geçerli olarak yapılmış bir nişanlanma sözleşmesinin varlığı gerekir. Yani manevi tazminat talebinde bulunan taraf, davalıya geçerli bir nişanlanma sözleşmesiyle bağlanmış olmalıdır[64]. Ve bu nişanlanma sözleşmesinin haklı veya haksız tek taraflı olarak bozulmuş olması gerekir[65].
Nişanı bozan tarafın kusurlu olması:
TMK md. 121’e göre, nişanın bozulmasına sebep olan tarafın kusurlu olması gerekir. Bu kusur çoğu zaman, nişanın bozulmasında kusurdur; haklı sebep olmaksızın nişanı bozmak veya nişanın bozulmasına kusur ile sebep olmak ya da nişanı bozuş tarzında kusurlu olmak gibi[66]. Kusurun varlığı yeterli olup, mutlaka da ağır kusur olması şart değildir. Kusur ihmali bir hareket sonucu ortaya çıkmış olsa bile kusurun varlığı kabul edilir[67]. Kusurun ağırlığı özellikle tazminat miktarının takdirinde önemli bir rol oynar[68].
Tazminat tarafında bulunacak tarafın kusursuz olması:
EMK md. 85’de “kendi kusuru olmaksızın” demek suretiyle tazminat talebinde bulunan tarafın kusursuz olması aranıyordu. Kanun koyucu 4721 sayılı TMK md. 121’de bu ibareye yer vermemiştir. Buradaki boşluk TMK md. 174’ün kıyasen uygulanması yoluyla giderilebilir. Kanun koyucu kusursuzluk kavramını nisbileştirmiştir. Diğer nişanlının nişanın bozulmasında daha az kusurlu olması halinde bunu tazminatın indiriminde gözönünde tutmak uygun olacaktır[69].
Doktrinde bu konuda farklı görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre; 121. maddeden maksat, tazminat talebi için kişinin tamamen kusursuz olması değildir. Nişanın bozulmasını haklı kılacak bir kusurun olmamasıdır; yani, davacının kusuru, nişanın bozulmasını haklı kılacak nitelikte değil ise, kendisinin manevi tazminat davası açmaya hakkı bulunmalıdır[70]. Diğer görüşe göre ise, eğer nişanlılardan biri nişanın bozulmasında diğer tarafla birlikte kendiside kusurlu bulunuyorsa, manevi tazminat isteyemez. Çünkü bu halde kusurlar birbirlerine mahsup edilerek tazminat miktarında bir indirim yapılması söz konusu değildir, yani BK md 44/1 hükmü uygulanmaz[71].
Kişilik hakkına hukuka aykırı bir saldırı olması:
Önceki Medeni Kanunumuz manevi tazminat isteyebilmek için ihlalin ağır olmasını arıyordu. Bu nedenle, nişanın bozulmasından duyulacak normal acı ve kederler, uğranılacak hayal kırıklıkları kişilik haklarının ağır derecede çiğnenmesi olarak kabul edilmiyordu[72]. Buna karşılık nişanlı kızın bekâretinin bozulmuş olması, gebe kalması, hakkında dedikodular çıkartılarak isminin lekelenmesi, aşk mektuplarının açıklanması hallerinde kusursuz nişanlının kişilik hakları, şeref ve haysiyeti ağır derecede çiğnenmiş sayılıyordu[73].
Yeni Medeni Kanunumuzun 121. maddesinde kişilik haklarının saldırıya uğraması ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla saldırının şeref ve haysiyeti ağır derecede ihlali aranmamıştır. Buradan anlaşılması gereken husus kişilik hakkına hukuka aykırı bir saldırının yeterli olduğudur[74]. Yani artık Yeni Medeni Kanunumuz manevi tazminat isteminde kişilik haklarının ağır derecede çiğnenmiş olmasını aramıyor; normal çiğnenmeyi tazminat için yeterli sayıyor[75]. Mesela kendisinden çocuk beklemekte olan bir kadın ile aralarındaki nişanlanma sözleşmesini bozmak dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz ve böyle bir durumda nişandan rücuda kişinin kişilik menfaatlerine hukuka aykırı bir saldırı vardır[76]. Dikkat edilirse, manevi tazminat talebinin dayanağı, evlilik dışı ilişkinin hukuka aykırı olması değildir. Kişilik menfaatlerinin zedelenmesi her şeyden önce, terk edilen tarafın içine düştüğü ruhi elem ve teessürde görülür[77].
Nişanın bozulmasında kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlâl edilip edilmediği çevresel düşünceler, sosyal şartlar ve oradaki yaşantıya göre de değerlendirilir[78]. Örneğin bir Yargıtay kararında “ Küçük yerleşim birimlerindeki, örneğin bir köydeki nişanlı erkek, nişanı bozmadan ve nişanlısının hiç haberi olmadan bir başka kızı kaçırır ve onunla evlenirse, evlenme şansı azalmış ve şahsiyet hakları ağır şekilde darbe görmüş olan önceki nişanlısının manevi tazminat hakkı doğar.” denmektedir[79].
Manevi Tazminat Davasında Taraflar
Manevi tazminat isteme hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu nedenle ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar yasal temsilcilerinin iznine muhtaç olmaksızın tazminat davasını bizzat açabilirler[80]. Nişanın bozulmasından dolayı manevî tazminat davası yalnız nişanlılar tarafından, birbirleri aleyhine açılabilir. Burada ana babaların dava hakkı olmadığı gibi, onlara karşı da dava açılamaz[81]. Veli veya vasi sınırlı ehliyetsiz adına bu davayı açamaz[82]
Bununla beraber dava açmak hakkına sahip olan nişanlı ayırt etme gücünü nişanın bozulmasından sonra kaybetmişse, kanuni mümessilinin onun yerine manevi tazminat davası açabilmesi hakkaniyetin bir gereği olarak kabul edilmelidir[83].
Manevi tazminat talep etme hakkı sağlar arası bir hukuki işlemle devredilip devredilmeyeceği hususunun kanunda belirtilmemiş olmasına rağmen, uygulama böyle bir devrin mümkün olmadığı görüşündedir. Bu görüşün gerekçesi, BK md. 162/1 hükmüne göre bir alacak “ kanun veya akit ile işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça” temlik edilebilir. Şahsiyet değerlerine tecavüzden doğan manevi tazminat istemlerinde ise işin mahiyeti temlike manidir[84].
Kanun manevi tazminat isteminin kural olarak mirasçılara geçmeyeceğini kabul etmiştir. Bu da manevi tazminat isteminin şahsa sıkı surette bağlılığından doğan bir sonuçtur. Bununla beraber, kanun manevi tazminat isteminin mirasçıya, hak sahibi nişanlı öldükten sonra geçmesini şu iki halde kabul ediyor: manevi tazminat davası açılmış veya böyle bir tazminat davası açılmamış olmakla birlikte diğer taraf manevi tazminat alacağını ikrar etmişse, tazminatı talep hakkı nişanlının ölümü halinde, mirasçılarına geçer[85].
Manevi Zararın Kapsamı
Manevi zarar mameleki bir eksilme değildir. Bu, şeref, haysiyet, itibar, sıhhat gibi kişisel değerlere yapılan haksız bir tecavüz dolayısıyla kişinin duyduğu acı, ıstırap veya elem biçiminde ortaya çıkan, ekonomik etkisi bulunmayan bir zarardır[86].
Manevi tazminat davasının şartları varsa, hâkim takdir hakkını kullanarak tarafların toplumsal, kültürel vs. özelliklerine bakarak manevi tazminatın kapsamını belirler[87].
TMK’da manevi tazminatın ne şekilde ödeneceğinden bahsedilmiştir. TMK md. 121’de uygun miktarda paranın ödenmesinden söz edilmektedir. O halde hâkimin manevi tazminat olarak mutlaka bir miktar para hükmetmesi gerekecektir; başka türlü bir karar, örneğin kararın yayınlanması, özür dilenmesi gibi bir karar verilemez[88].
Hâkim, tazminat olarak belli bir miktar paraya toptan hükmeder. Manevi tazminata irat şeklinde hükmolunamayacağı gibi (TMK.m.176 / II), mahkemece taksitlere bölünerek hüküm altına da alınamaz[89].
Doktrinde, manevi tazminata, irat biçiminde değil, sermaye olarak hükmedilmesinin daha uygun olacağı ileri sürülmektedir[90].
Manevi tazminat kişilik haklarının ihlaline dayandığı için, dolaylı zararların tazmini istenemez[91].
Nişanlılardan birinin kusuruyla veya haklı bir sebep olmaksızın nişanın bozulmasından doğan manevi zarar, kişilik hakkının ihlali sonucu ortaya çıktığı için, aynı zamanda bir haksız fiil niteliğindedir. Ancak, haksız fiil ile sözleşme sorumluluğuna ilişkin hükümlerin, talep haklarının yarışması ilkesi gereğince, somut olayda birlikte uygulanabilecekleri, doktrin ve uygulamada hakim olan görüşte kabul edilmektedir[92].
Manevi tazminat, zarar verici olayın meydana gelmesinden itibaren kanuni faize tabi olur. Ancak bunun için davacının ayrıca talepte bulunması şarttır[93].
Manevi Tazminat Davasında İspat Külfeti
Manevi tazminat davasında ispat yükü, genel ispat kuralı gereğince (TMK md.6), davacıya düşer. Buna karşılık, davalının haklı bir sebebe dayanarak bozduğunu ve nişanın bozulmasında kusuru olmadığını ispata çalışması, teknik anlamda ispat yükünün davalıya düştüğü şeklinde değerlendirilmemelidir. Burada, davanın reddini sağlamak amacıyla, davalının karşı ispata girişmesi söz konusudur. Çünkü usul hukuku esaslarına göre, ispat yükü sabit olup, yer değiştirmez[94].
Manevi tazminat talebinde bulunan taraf, bir nişanlanmanın varlığını, nişandan dönülmüş olduğunu, nişandan dönülme sonun kişisel menfaatlerinin zedelendiğini, nişanı bozan tarafın kusurlu olduğunu, kişisel menfaatlerine hukuka aykırı bir şekilde hukuka aykırı bir şekilde saldırıda bulunduğunu ispat ile yükümlüdür. Nişanı bozan taraf, nişanın karşı tarafın kusuru ile bozulduğunu veya kişinin kişilik haklarına hukuka aykırı bir saldırının olmadığını ispat etmedikçe, tazminat ödemekten kurtulmaz[95].
HEDİYELERİN GERİ VERİLMESİ
Nişanlılar, aralarında kurulan ilişki gereği, birbirlerini memnun etmek, bağlılığı arttırmak amacıyla birbirlerine çeşitli hediyeler verirler. Bu hediyeler Kanun’da normal olarak bağışlama hükümleri içerisine sokulmamıştır. Çünkü bu durumda verilen hediyelerin geri verilmesi ancak BK. md. 244 deki şartların oluşumuna bağlıdır ki, bu oldukça zordur. Aynı şekilde hediyelerin geri alınmasını yine Borçlar Kanunu’ndaki sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamı içerisine almak da tam anlamıyla mümkün değildir. Bu nedenle hediyelerin geri verilmesi hususu TMK. md 122’de ayrıca düzenlenmiştir[96].
Nişanlılığın nişanlanmanın sona erme sebepleri başlığı altında saydığımız nedenlerden biri ile sona ermesi halinde nişanlılık süresince tarafların birbirlerine vermiş oldukları hediyelerin ne olacağı sorusu bu şekilde çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Nişanlılığın sona ermesiyle birlikte, tarafların nişanlılık süresince birbirlerine vermiş oldukları hediyelerin kazanılmasına yönelik hukukî sebep de ortadan kalkmış olmaktadır. Dolayısıyla nişanlılığın sona ermesi ile hediyelerin geri verilmesi sonucunun ortaya çıkmasının oldukça isabetli olduğu sonucuna varabiliriz[97]. Hatta TMK. md. 122/II’ de “hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır” denilerek nişanlılık sebebiyle ortaya çıkan kazanmanın, nişanlılığın sona ermesi ile sebepsiz hale geleceği ve bunun da sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebileceği düzenlenmiştir. Gerçi buradaki sebepsiz zenginleşmenin, “özel bir sebepsiz zenginleşme” kuralı olarak kabul edilmesi gerektiği doktrinde ileri sürülmüştür[98].
Hediye Kavramı
TMK. md. 122’de “alışılmışın dışındaki hediyeler” in istenebileceği öngörülmüştür. Ancak burada herhangi bir tanımlama yapılmadığı için, bu hususun açıklanması doktrine ve uygulamaya kalmıştır.
Geri vermeye konu olabilecek şeyler, malvarlığı değeri taşıyan, maddî değeri olan hediyeler olmalıdır. Yani nişan dolayısıyla bir nişanlının diğer nişanlıya vermiş olduğu ekonomik değeri haiz bütün eşyalar hediye olarak kabul edilir[99]. Bunlar nişan yüzükleri, para, alışılmışın dışında sayılabilecek derecedeki ekonomik değer taşıyan mücevherler veya çeşitli eşyalar olabilir[100]. Nişanlılardan birinin nişanlılık döneminde kendi emeğini diğer nişanlıya tahsis etmesi de hediye olarak nitelendirilir[101]. Bunun yanı sıra, ekonomik değer ifade eden kumaş, kravat, deri çanta veya cüzdan, elbise, ayakkabı, kristal, süs eşyaları gibi menkul şeyler de hediye kapsamına girer[102]. Buna karşılık, çiçek, şekerleme, pasta ve benzeri şekilde tüketilmek için verilen şeyler hediye olarak kabul edilemez[103]. Hangi hediyelerin “alışılmışın dışında” olarak nitelendirileceği uygulamada güçlükler çıkarmaktadır. Bu husus daha çok bilirkişi aracılığı ile belirlenmektedir[104].
Malvarlığı değeri taşımayan eşyaların, özellikle nişanlıların birbirlerine vermiş oldukları mektupların ve fotoğrafların geri verme konusu olup olmayacağı tartışmalıdır. Bir görüşe göre[105] mektup ve fotoğraflar TMK. md. 23 ve 25 de belirtilen şahsiyet haklarının korunması kapsamına giriyorsa geri vermeye konu olacağı, aksi takdirde karşı tarafın şahsiyet haklarını zedelemediği düşüncesiyle geri vermenin gerekli olmadığıdır. Diğer görüşe göre[106] ise mektup ve fotoğrafların hediye niteliğini taşımadığı ve geri vermeye konu olamayacağı yönündedir. TMK. md. 122 anlamında hediye karşılıksız olarak yapılan kazandırmaları kapsar. Hediye sebebiyle malvarlığında meydana gelen artış kastedilir. Ama mektup veya fotoğraflar malvarlığında bir atış sağlamaz.
Ülkemizde özellikle kırsal kesimde gelenek olarak uygulanmakta olan, nişanlı kızın babasına erkek nişanlının vermiş olduğu “başlık” adı altında verilen paralar da hediye olarak kabul edilir. Yine aynı amaçlarla verilen kalın[107] da geri vermenin kapsamına girer[108]. Ancak bir görüşe göre[109], başlık parasının nişan hediyesi olarak kabul edilmemesi, nişanın bozulması halinde sebepsiz zenginleşme kuralları çerçevesinde geri istenebilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Bunun dışında ister başlık ister hediye olarak, kızın evlenmesine rıza göstermesi için babaya verilen para ve eşya ahlâka aykırı nitelik taşıdığı için, nişan hediyesi kapsamına girmez. Bu tür şeyler sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre de geri istenemez[110].
Ahlaki bir vazifenin ifası için verilmiş olan şeyler hediye olarak değerlendirilemez. Örneğin nişanlının annesi ağır hastalanmış ve hastaneye yatırılmış olabilir. Ailenin mali durumu hastane masraflarını karşılayacak düzeyde değildir. Bunun üzerine diğer nişanlı onlara bir miktar para yardımı yapar. İşte verilen bu para hediye olarak nitelendirilip, geri verme kapsamına alınamaz. Çünkü ahlâki bir vazifenin ifası vardır ve bu da eksik borçtur[111].
Hediyelerin Geri Verilmesini İstemenin Şartları
Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ermiş olmalıdır:
Nişanlıların hediyelerin geri verilmesini isteyebilmesi için, nişanın mutlaka sona ermiş olması gerekir[112]. Nişanlanmanın evlilik dışında hangi sebeple olursa olsun sona ermesi, hediyelerin geri verilmesini istemeye engel teşkil etmez. Nişanlılardan biri ölmüş olsa dahi, ölen nişanlının mirasçıları, hediyelerin geri verilmesini isteyebilir [113]. Sadece evlenme sözleşmesinin yapılmış olması halinde, her ne kadar nişanlılık ilişkisi sona erse de, hediyeler geri istenemez [114].
Nişanın sona ermesinde taraflardan birinin kusurunun bulunup bulunmaması hediyelerin geri verilmesi için gerekli değildir. Taraflardan biri kusurlu olsa dahi diğer tarafa nişanlılık sırasında hediye vermiş ise, nişanın sona ermesi halinde bunu geri isteyebilir[115].
Hediye nişanlılık sebebiyle verilmiş olmalıdır:
Geri verilmesi söz konusu olan hediyeler; nişan dolayısıyla ve nişanlanma sırasında veya nişanlanma devam ettiği zaman süreci içerisinde, bir nişanlının diğer nişanlıya vermiş olduğu hediyelerdir. Yani nişanlanmayla ilgisi olmayan başka sebeplerle veya nişanlanma öncesi verilmiş olan hediyeler geri vermeye konu olamaz[116]. Ancak, nişanlanmadan önce nişanlanmanın gerçekleşeceği inancıyla hediyeler verilmişse, bunların geri verilmesi istenebilir[117]. Ayrıca hediyelerin, nişanlanmayı düşünerek ve ileride evlenmenin yapılacağı inancı ile verilmiş olması gerekir[118]. Bu sebeple, hediyelerin geri verilmesi talebi için, taraflar arasında geçerli bir nişan sözleşmesi olmalıdır[119]. Her iki taraf da nişanlanma sözleşme-sinin geçerli olmadığını biliyorsa, artık hediyelerin geri verilmesi söz konusu olmaz[120]. Şayet taraflardan biri durumu biliyor, diğeri bilmiyorsa, ancak iyi niyetli olan taraf hediyelerin geri verilmesini isteyebilir[121].
Hediye nişanlılara verilmiş olmalıdır:
TMK. md. 122’ye göre hediyelerin geri istenebilmesi için, nişanlıların birbirlerine veya nişanlılar dışındaki kişilerin diğer nişanlıya hediye vermesi gerekir. Nişanlılar dışındaki kişilerin birbirlerine verdikleri hediyeler, TMK. md. 122 kapsamına girmez. Örneğin nişanlılardan herhangi birisinin ana babası veya onlar gibi davrananlar, diğer nişanlının ana babasına bir hediye vermişse, nişanın sona ermesi halinde bu hediyenin geri verilmesi istenemez. Bu durumda, ancak şartları oluştuysa, BK. m. 244 kapsamında bağışlamadan rücuya ilişkin hükümler uygulanabilir[122].
Verilen hediye alışılmışın dışı niteliğine sahip olmalıdır:
Hediyelerin geri vermeye konu olabilmesi için, alışılmışın dışı niteliğini haiz bir şekilde nişanlıya verilmiş olması gerekir[123]. Yargıtay’ımızın yerleşik içtihadına göre, “ nişan hediyesinin alışılmış sayılabilmesi, bunun yöresel örf ve âdete göre verilen hediyelerden olması hususunun yanında, bu gibi hediyelerin maddi değerinin de günün koşullarına göre fahiş olmayan hediyelerden bulunmasına bağlıdır ki, bu fahişlik olgusu da daha çok tarafların mali ve sosyal durumlarıyla ölçülenip sonuca göre karar verilmesi gerekir. Özellikle söz konusu hediyeyi veren nişanlının mali gücünü aşarak, örneğin büyük borç yükü altına girerek ya da malvarlığının elden çıkarmak suretiyle alıp verdiği hediyenin, onun yönünden fahiş sayılması ve fahiş olmayacağının kabulü düşünülemez. Aksi takdirde hediye verilen nişanlının haksız zenginleşmesine yol açılmış olur. Tarafların mali ve sosyal durumlarının da usulünce araştırılarak buna dair belirlemenin yöresel örf ve adet ölçüleri ile birlikte değerlendirilmek ve günün koşullarına göre fahiş olup olmadığı hususu da gözetilmek suretiyle sonuca gidilmesi gerekir.”[124]. Buna göre kanun koyucunun alışılmışı aşmayan hediyeler ile manevi değeri olmayan hediyelerin geri verilmesini istemediği sonucu çıkarılabilir[125].
Hediyelerin alışılmışın dışı niteliğe sahip olup olmadığına hâkim karar verecektir[126].Burada hâkim öncelikle, verilen şeylerin piyasanın ve günün şartlarına göre ekonomik bir değere sahip olup olmadığını belirlemelidir. Daha sonra, hediyenin o yöredeki örf ve âdete, tarafların dâhil oldukları çevreye, meslek ve mevkilerine, malvarlıklarına ve kazançlarına göre hediyenin alışılmışın dışında olup olmadığına karar vermelidir[127].
Hediyelerin Geri Verilmesi Davasında Taraflar
Hediyelerin geri verilmesini isteme hakkı, hediyeyi veren nişanlılar yanında, ana ve babanın veya ana baba gibi hareket eden kişilere de tanınmıştır. Bunların dışında kalan kişiler ise TMK. md. 122’ye dayanarak vermiş oldukları hediyelerin geri verilmesini isteyemezler. Bu kişilerin nişanlılara vermiş oldukları hediyeleri ancak sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak isteyebilmeleri mümkündür[128]. Maddede sayılan nişanlı dışındaki bu kişiler, verdikleri hediyeleri geri isteyebilmeleri için, bu hediyeleri nişanlılara vermiş olmaları gerekir. Gerçekten de, nişanlıların yakınlarının takmış olduğu takılar ve hediyeler daha sonra nişanın sona ermesi halinde geri verme talebine konu olabileceği kabul edilmektedir[129].
Hediyelerin geri verilmesi davası, ancak hediyeyi verenler tarafından diğer nişanlıya, eğer bu nişanlı ergin değilse babasına karşı açılabilir. Ergin olan nişanlının kendisine karşı açılacağı yerde babasına karşı açılmış olan davanın husumet yönünden reddedilmesi gerekir[130].
Geri Vermenin Kapsamı
TMK. md. 122’de, nişanlanma sebebiyle nişanlıların malvarlığında bir artış meydana gelmişse, nişanlanmanın sona ermesi halinde bunun iade edilmesi gerektiği temel düşüncesine dayandırılmıştır. Bunun objektif bir değerlendirme içerisinde tespit edilmesi gerekir[131]. Nişanlıların iyi niyetli veya kötü niyetli olmalarına bakılmaksızın, hediye sebebiyle malvarlıklarında meydana gelen artışların iade edilmesi gerekir. Ancak, nişanlılardan birinin nişanlanma iradesi olmaksızın, sırf karşı tarafı oyalamak maksadıyla evlenme vaadinde bulunması ve daha sonra nişanın bozulması halinde hediyelerin geri verilmesini istemesi, BK. m. 65’e aykırı olarak kabul edilir. Çünkü hakkın kötüye kullanılması sebebiyle hediyelerin geri verilmesine ilişkin bu hak baştan itibaren doğmamıştır[132].
Hediyelerin geri verilmesi, eşyaların aynen mevcut olup olmamasına göre de farklılık arz eder. Hediyeler aynen mevcut ise, mevcut olduğu şekilde geri verilmesi gerekir. Nişanlı, elinde aynı şekilde mevcut olan bir hediyeyi geri vermekten kaçınırsa, geri vermeyi talep eden nişanlının dava açma hakkı doğar. Hediyelerin aynen mevcut olmaması halinde, hediyenin mislen temini yoluna gidilir. Bu yolla geri verme mümkün olmazsa, TMK. md. 122/II’ de belirtildiği üzere sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre gerçekleştirilebilir. Bu durumda BK. m. 61 vd. kıyasen uygulanır[133]. Buna göre nişanlı hediyeyi iyi niyetli olarak elinden çıkarmış veya tüketmiş ise geri verme söz konusu olmaz[134]. Buna karşılık, kötü niyetli olarak elinden çıkarmış ise, hediyenin tam değerini tazmin eder. Ayrıca hediyelerden bir menfaat sağlanmışsa, bu da geri verilir[135].
Nişanlının geri vermekle yükümlü olduğu hediyeler için yapmış olduğu zorunlu ve yararlı giderleri talep edebilme hakkı vardır. Hatta lehine hükmedilen tazminat verilinceye kadar, geri vereceği hediyeler üzerinde hapis hakkı vardır[136].
Altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılan ve değeri her gün değişebilen hediyeler, aynen geri verilebiliyorsa aynen, verilemiyorsa mislen, bu da mümkün değilse, dava tarihindeki değerinin ödenmesi gerekir[137].
Geri Vermenin Niteliği
Nişan ilişkisinin ortadan kalkması ile hediyelerin kendiliğinden geri verilmesi söz konusu olmaz. Geri verme borcu, ancak taraflardan birinin talebiyle doğar[138]. Burada ayni değil, şahsi bir talep hakkı vardır. Çünkü hediye verilmekle karşı tarafın mülkiyetine geçmiştir. Hediyeyi veren kişinin o şey üzerinde mülkiyet hakkı yoktur. Dolayısıyla talep, istihkak davasına değil, alacak davasına konu olur[139]. Bunun en önemli sonucu, hediyenin üçüncü bir kişiye verilmesi halinde, hediyeyi veren, üçüncü kişiye başvurup o şeyin kendine verilmesini talep edememesidir. Çünkü hediye üzerinde ayni hakkı yoktur. Hatta üçüncü kişinin gerçek durumu biliyor olması, yani kötü niyetli olması da sonucu değiştirmez[140].
Hediyeleri geri isteme hakkı, diğer malvarlığı hakları gibi, başkasına devredilebilir, hatta miras yolu ile de mirasçılara geçebilir[141]. Bu talep hakkından vazgeçmek de mümkündür[142].
Hediyelerin Geri Verilmesi Davasında İspat Külfeti
Nişanlanmanın sona ermesi halinde, hediyelerin geri verilmesine ilişkin talebe rağmen karşı taraf iadeden kaçınırsa dava açma yoluna gidilir. Dava yoluyla hediyelerin geri verilmesini isteyen taraf bazı hususları ispat etmek zorundadır. Bunların başında nişanlanma sözleşmesinin geçerliliği gelir. Bunun yanında hediyelerin nişanlılık ilişkisi içerisinde verildiği, nişanın evlenme dışındaki bir sebeple sona erdiği, hediyelerin aynen iadesi isteniyorsa halen davalının malvarlığında mevcut olduğunun ispat edilmesi de gerekir[143].
Medeni Kanun’da nişanlanmanın geçerliliği ve ispatı bakımından herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Bu sebeple nişanlanma Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 293/4 gereği, halin icabına ve iki tarafın durumuna göre senede bağlanmaları teamülden olmayan şahitle ispatı mümkün olan işlemlerdendir[144].Tarafların nişanlılıkları sırasında birbirlerine verdikleri hediyeleri senede bağlamaları da örf ve adetten değildir. Bundan dolayı, gerek şahitle gerek tarafların ikrarıyla gerekse yeminle ispat mümkündür[145]. Hediyelerin kötü niyetle elden çıkarıldığına veya zamanaşımına ilişkin iddialar, iddia eden tarafından ispatlanmalıdır[146].
ZAMANAŞIMI
TMK. md. 123’e göre, “Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar”.
Nişanın sona ermesinden doğan dava hakları, ancak nişanın evlenme dışındaki herhangi bir sebeple sona ermesinden itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır. Burada bir yıllık sürenin başlangıç tarihi, doğrudan doğruya nişanlılığın sona ermesi olayına dayanmaktadır. Diğer nişanlının bu durumu öğrenmesi önem arz etmemektedir[147]. Bu sebeple mahkemenin nişanın sona erdiği tarihi gereği gibi belirleyip değerlendirmesi gerekir[148].
Nişanın sona erdiği tarihin zamanaşımının başlangıcında esas alınması, adalete aykırı sonuçlar doğurabileceği için eleştirilmiştir. Bir görüşe göre[149], nişanlılığın sona erdiğinden haberi olmayan iyi niyetli nişanlının bir takım haklarını kullanması sona erebilir. Bu da onun aleyhinedir. Bu sebeple, nişanlılığın sona erdiği tarih deyimiyle; “karşı tarafın nişanın sona erdiğini öğrenme” tarihinin anlaşılması gerektiği ileri sürülmüştür. Bir başka görüşe göre ise[150], nişanın gönderilen bir yazı ile sona erdirilmesi halinde, yazının karşı tarafa ulaştığı tarihten itibaren işlemeye başlayacağı savunulmaktadır.
Zamanaşımı süresi, sadece maddi ve manevi tazminat davalarında değil, hediyelerin geri verilmesine ilişkin taleplerde de uygulanır. Fakat nişanın sona erme sebebi bir suç teşkil ediyorsa, manevi tazminat davası için Ceza Kanunundaki düzenlenmiş olan süre uygulanır[151].


YETKİLİ MAHKEME
Nişanın bozulmasından doğan davaların hangi mahkemede açılacağına dair herhangi bir özel yetki kuralı yoktur. Bu davalar genel hükümler çerçevesinde davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılır (HUMK. m. 9)[152].
SONUÇ
Bu çalışmada öncelikle nişanlanmanın sona ermesi üzerinde genel olarak durulmuştur. Ama daha çok nişanlanmanın sona ermesinin hukuki sonuçlarından olan maddi ve manevi tazminat ile hediyelerin iadesi konuları üzerinde durulmuştur.
Nişanlanmanın sona ermesi halinde bazı problemler ortaya çıkmaktadır. Zira nişanlılar ve aileleri nişanlılık boyunca bazı masraflar yapmakta, birbirlerine olan sevgilerini bağlılıklarını göstermek amacıyla bazı hediyeler vermektedirler ve nişanlılar aralarındaki ilişki dolayısıyla bazı beklentiler içine girmekte, duygusal yönden birbirlerine bağlanmaktadırlar. Kanun koyucu, kişilerin bu denli hayatını etkileyen bir kurum olan nişanlılığın sona ermesinden doğan mağduriyetleri giderebilmek için maddi ve manevi tazminat ile hediyelerin iadesi davalarını özel olarak düzenleme yoluna gitmiştir.
Bir tarafın kusurlu bir davranışı neticesinde ya da haklı bir sebebin varlığı ile nişanı bozan taraf TMK md 120’ye dayanarak, dürüstlük kuralı çerçevesinde, evlenme amacıyla yaptığı masraflardan ve katlandığı maddi fedakârlıklardan dolayı uğradığı maddi zararlar karşılığında uygun bir tazminat isteyebilir. Ayrıca bu nişanlının anne ve babası veya anne babası gibi davrananlarda dürüstlük kuralı çerçevesinde evlenme amacıyla yaptıkları masraflar ve katlandıkları maddi fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat isteyebilirler. Maddi tazminat davasının kapsamına, diğer tarafın kusuru neticesinde nişanı bozan tarafın nişanlanma dolayısıyla uğradığı menfi zararlar girmektedir. Menfi zarar, nişanlanma sözleşmesine güvenilerek yapılan harcamalar ve nişanlanma sözleşmesine güven dolayısıyla uğranılan zararlardır.
Nişanın bozulmasından dolayı taraflar sadece maddi zarara uğramamaktadır. Nişanlanmanın bozulması, bazen kişinin ruh âlemini etkiler, kişi nişanın bozulmasından dolayı büyük acı ve üzüntü duyabilir ya da nişanın bozulması onun şeref ve haysiyetini zedeleyebilir. Nişanın bozulması sonucunda bu şekilde zarar gören tarafın manevi zararını giderilebilmesi için Medeni Kanunumuz 121. maddesinde manevi tazminat davasına yer vermiştir. TMK md. 121’e göre nişanın bozulması yüzünden kişilik hakları zarara uğrayan taraf manevi tazminat talep edebilir. Manevi tazminat talep edebilecek tarafın kusursuz ya da nişanın bozulmasında diğer taraftan daha az kusurunun olması gerekir.
Hâkim, manevi tazminat olarak sadece paraya hükmedebilir. Manevi tazminat talep hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak oluşundan dolayı temlik edilemez ve mirasçılara geçmez.
Nişanlanma ilişkisi nedeniyle taraflar birbirlerine olan bağlılıklarını ve sevgilerini artırmak için birbirlerine bazı hediyeler vermektedir. Nişanın bozulması durumunda taraflar bu hediyeleri TMK md. 122’ye dayanarak geri isteyebilirler. İade edilebilecek hediyeler alışılmışın dışında bir niteliğe sahip olmalıdırlar. Hangi hediyelerin alışılmışın dışında olduğunu hâkim belirler. Ayrıca tarafların aileleri de, nişanlılara verilmiş olmakla beraber, verdikleri hediyeleri bu madde kapsamında geri isteyebilirler.
Nişanlıların birbirlerine vermiş oldukları hediyeler aynen ya da mislen geri verilemiyorsa TMK md. 122/II’ ye göre sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.
[1] AKINTÜRK, Turgut: Türk Medeni Hukuku, İkinci Cilt, Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Aile Hukuku, 8 Bası, Ankara 2003, s.15–26
[2]OĞUZMAN, Kemal / DURAL, Mustafa, Aile Hukuku, İstanbul 1994, s.36–37
[3]AKINTÜRK, s.36; KOÇ, Nevzat: Türk ve İsviçre Hukukunda Nişanlanma Sözleşmesi, İzmir 2002, s.74
[4]ÖZTAN, Bilge: Aile Hukuku, Ankara 2004, s. 57
[5] AKINTÜRK, s.36; ÖZTAN, s.57
[6] ÖZTAN, s.59; KOÇ, s.74
[7] ÖZTAN, s.57
[8] KOÇ, s.74–75
[9] KOÇ, s.74–75
[10]ÖZTAN, s.58; TANDOĞAN, Haluk: Aile Hukuku Ders Notları, İstanbul 1965, s.17; ZEVKLİLER, Aydın/ ACABEY, M. Beşir/ GÖKYAYLA, K. Emre: ZEVKLİLER, Medeni Hukuk, Giriş, Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, B.6, Ankara 1999, s.695; KOÇ, s.75; OĞUZMAN, Kemal/ DURAL Mustafa: Aile Hukuku, İstanbul 1998, s.38
[11] KOÇ, s.75
[12]KÖPRÜLÜ, Bülent / KANETİ, Selim: Aile Hukuku, 2. Bası, İstanbul 1989, s. 41.; ABİK, Yıldız: Gaipliğin Nişanlılık Üzerindeki Etkisi, AUHFD. , C.54, S.2, Ankara 2005, s.171. Abik’e göre, gaibin nişanlısının iradesine aykırı davranılamaz, nişanlıya nişanlılığı sona erdirip erdirmeme hakkı tanınmalıdır. Gaiplik nişanlılık bağlamında ölümle eş değerdir dersek bu sonuç gaipliğin evlilik üzerindeki etkisiyle bağdaşmaz. Burada, bize göre, TMK.m.131’de yer alan gaibin evliliğini sona erdirmek bakımından gaibin eşine tanınan evliliği feshetmek için mahkemeye başvurma hakkının gaibin nişanlanmasında da kıyasen uygulanması gerekir. … Diğer bir deyişle, kanaatimizce, gaiplik nişanı kendiliğinden sona erdiren bir sebep sayılmamalı, gaibin nişanlısının iradesine önem verilmeli ve ancak o nişanı haklı nedenle sona erdirmek istiyorsa nişan sona ermelidir. (ABİK, s.171)
[13] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.726; AKINTÜRK. s.40; ÖZTAN, s.58; KOÇ, s.76
[14] HATEMİ, Hüseyin: Aile Hukuku I (Evlilik hukuku), İstanbul 2005, s.20
[15] EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, İstanbul, 2003, s.1125
[16] OĞUZMAN/DURAL, s.37; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.726; AKINTÜRK, s.37, KOÇ, s.76
[17] AKINTÜRK, s.37; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.726–727; ÖZTAN, s.59; KOÇ, s. 76, OĞUZMAN/DURAL, s.37
[18] OĞUZMAN/DURAL, s.37; KOÇ, s.76; ÖZTAN, s.59
[19] KOÇ, s.77; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.727; ÖZTAN, s.59; ABİK, Yıldız: Nişanlanma ve Nişanlılık, AUHFD. , C.54, S.2, Ankara 2005, s.98 (kısaltama ABİK, Nişanlanma )
[20] OĞUZMAN/DURAL, s.37; ÖZTAN, s.59
[21] AKINTÜRK, s.38; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.727; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.54; ÖZTAN, s.59; KOÇ, s.77.
[22] ÖZTAN, s.60; OĞUZMAN/DURAL, s.38
[23] OĞUZMAN/DURAL, s.38
[24] ÖZTAN, s.60
[25] ÖZTAN, s.60
[26] TEKİNAY, S. Sulhi, Türk Aile Hukuku, İstanbul 1982, s.39; KOÇ, s.77
[27] KOÇ, s.78
[28] ÖZTAN, s.60; KOÇ, s.79
[29] OĞUZMAN/DURAL, s.40
[30] ÖZTAN, s.61
[31] OĞUZMAN/DURAL, s.40
[32] OĞUZMAN/DURAL, s.40
[33] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.727; OĞUZMAN/DURAL, s.40; ÖZTAN, s.61
[34] KOÇ, s.84
[35] ÖZTAN, 62
[36] ÖZTAN, s.63
[37] KOÇ, s.84
[38] KOÇ, s.84
[39] ÖZTAN, s.77
[40] ÖZTAN, s.77
[41] AKINTÜRK, s.46
[42] AKINTÜRK, s.47
[43] TANDOĞAN, s.21; ÖZTAN, s.83
[44] ÖZTAN, s.78
[45] ÖZTAN, s.78
[46] AKINTÜRK, s.47–48
[47]OĞUZMAN/DURAL, s.45; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.55; ÖZTAN, s.85
[48] OĞUZMAN/DURAL, s.46; ÖZTAN, s.85; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.732
[49] ÖZTAN, s.85; TEKİNAY, s.52; FEYZİOĞLU, s.70
[50] KOÇ, s.95
[51] HATEMİ, s.24
[52] TEKİNAY, s.43; OĞUZMAN/DURAL, s.42;
[53] ÖZTAN, s.79–80; TEKİNAY, s.46–47
[54] AKINTÜRK, s.46
[55] AKINTÜRK, s.47
[56] 6. HD., 27.10.1961 tarih ve 2507/5835 sayılı karar (KOÇ, s. 97)
[57] 6. HD., 20.2.1964 tarih ve 5571/749 sayılı karar(KOÇ, s.97
[58] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.734; AKINTÜRK, 47; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.58; FEYZİOĞLU, s.70; ÖZTAN, s.83–84;
[59] ÖZTAN, s.86; KOÇ, s.106
[60] ÖZTAN, s.86; FEYZİOĞLU, s.65; KOÇ, s.106; TEKİNAY, s.51-52
[61] ÖZTAN, s.86; FEYZİOĞLU, s.70
[62] ÖZTAN, s.87
[63] ÖZTAN, s.86; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.703; KOÇ, s.110
[64] SİRMEN, Lale: Nişanın Bozulmasında Manevi Tazminat, Ankara Hukuk Fakültesi Ellinci Yıl Armağanı, 1925–1975, C.I, Ankara 1977, s.361
[65] SİRMEN, s.365
[66] OĞUZMAN/DURAL, s.49
[67] AKINTÜRK, s.49; ÖZTAN, s.89
[68] ÖZTAN, s.89; SİRMEN, s.369;
[69] ÖZTAN, s.90
[70] ÖZTAN, s.90
[71] AKINTÜRK, s.49
[72] AKINTÜRK, s.49
[73] AKINTÜRK, s.49–50
[74] ÖZTAN, s.88; AKINTÜRK, s.50
[75] AKINTÜRK, s.50
[76] 3. HD., 4.4.1989 tarihli ve 106642/3447 sayılı karar (ÖZTAN, s.89)
[77]ÖZTAN, s.89
[78] SİRMEN, s.368
[79] 2. HD., 9.12.1963 tarihli ve 2158/5081 sayılı karar (AKINTÜRK, s.50)
[80] AKINTÜRK, s.50; ÖZTAN, s.91; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.738;
[81] SİRMEN, s.374
[82] AKINTÜRK, s.50; ÖZTAN, s.92; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.738;
[83] SİRMEN, s.374; KOÇ, s.111; ÖZTAN, s.91; AKINTÜRK, s.50
[84] TEKİNAY, s.61; ÖZTAN, s.92; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.59
[85] TEKİNAY, s.62; ÖZTAN, s.92; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.59 GÜRSOY, Kemal Tahir: Manevi zarar ve tazmini, AHFD. C.XXX, S.1–4, s.11
[86] SİRMEN, s.371
[87] ÖZTAN, s.90
[88] AKINTÜRK, s.50; ÖZTAN, s.90;
[89] 3.HD., 15.11.1988 tarihli ve 4337 / 9628 sayılı karar ( ÖZTAN, s.91). Bu kararda, hüküm altına alınan manevi tazminatın, taksitler halinde ödenmesine karar verilmesi ve faizin, haksız fiil tarihinden geçerli olmak üzere istenmesine rağmen, dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir. (KOÇ s.113)
[90] KOÇ, s.113; SİRMEN, s.374
[91] ÖZTAN, s.91
[92] KOÇ, s.111–112
[93] SİRMEN, s.374; ÖZTAN, s.91; GÜRSOY, s.30
[94] KOÇ, s. 120
[95] ÖZTAN, s.93
[96] OĞUZMAN/DURAL, s. 51; ÖZTAN, s.64; YAVUZ, Nihat: Uygulamada Nişan Davaları, Ankara 1995, s.71
[97] KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.59; AKINTÜRK, s.40; ÖZTAN, s.65
[98] AKINTÜRK, s.40; ÖZTAN, s.75; YAVUZ, s.71; KOÇ, s.132
[99] AKINTÜRK, s.40; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 770; YAVUZ, s.66;AKTAY, Nizamettin, Nişanlanmanın Sona Ermesi Halinde Verilen Hediyelerin İadesi, AD., 1983/2, s.384
[100] OĞUZMAN/DURAL, s. 52; AKTAY, s.380; KOÇ, s.157; DOĞAN, Murat: Nişanlanmanın Sona Ermesi Halinde Hediyelerin Geri Verilmesi, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. II, S. 1, Erzincan 2000, s.201
[101] ÖZTAN, s.64; KOÇ, s.133
[102] DOĞAN, s.201
[103] KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.63; YAVUZ, s.66; DOĞAN, s.221
[104] 3.HD. 30.9. 1992 tarihli ve 6783/18634 sayılı karar, (Yavuz, 220); 3.HD. 27. 9. 1993 tarihli ve 1847/1921 sayılı karar (Yavuz, 118).
[105] VELİDEDEOĞLU, H. Veldet, Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, c. II, İstanbul 1950, s.42; SAYMEN, H. Ferit / ELBİR, K. Halit, Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, C. III, İstanbul 1957, s.57; KOÇ, s.158; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s.64
[106] FEYZİOĞLU, s.52; ÖZTAN, s.76
[107] Kalın, Anadolu’nun bazı bölgelerinde hala uygulanan ve kızın çeyizini teşkil etmek amacıyla erkek tarafından verilen bir miktar para veya eşyadır.
[108] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 770; FEYZİOĞLU, s.48; ÖZTAN, s.70; AKTAY, s.381; KOÇ, s.162; YAVUZ, s.66; AKINTÜRK, s.42
[109] TEKİNAY, s.35
[110] ÖZTAN, s.71; DOĞAN, s.205
[111] ÖZTAN, s.64; AKTAY, s.384
[112] ÖZTAN, s.65; KOÇ, s.133; DOĞAN, s.208
[113] 6. HD. 29.12. 1961 tarihli ve 7299/7549 sayılı karar (YAVUZ, 235).
[114] ÖZTAN, s.65
[115] ÖZTAN, s.65; AKINTÜRK, s.41–42
[116] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 770; AKINTÜRK, s.40; TEKİNAY, s.33; ÖZTAN, s.66; KOÇ, s.155; DOĞAN, s.226
[117] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 770; ÖZTAN, s.64; KOÇ, s.155
[118] 3. HD., 17.5.1993 tarihli ve 16252/69002 sayılı karar (YAVUZ, 199); 3. HD., 6.6.1994 tarihli ve 6004/12183 sayılı karar (YAVUZ, 199)
[119] ÖZTAN, s.64; KOÇ, s.132
[120] ÖZTAN, s.64; AKTAY, s.382; 3. HD., 13.11.1986 tarihli ve 3944/10387 sayılı karar “taraflar nikah olmaksızın karı-koca gibi birlikte yaşamışlarsa, hediyeler geri istenemez” (YKD., 1987, S. 5, 688).
[121] ÖZTAN, s.64; AKTAY, s.383
[122] ÖZTAN, s.67; DOĞAN, s.225
[123] AKINTÜRK. s.40;
[124] 3. HD., 14.12.1992 tarihli ve 2853/20629 sayılı karar (AKINTÜRK, s. 40–41); 3. HD., 12.9.1994 tarihli ve 9594/10862 sayılı karar (AKINTÜRK, s. 40–41); 3.HD., 16.2.1995 tarihli ve 1941/1871 sayılı karar (AKINTÜRK, s. 40–41)
[125] ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s. 771
[126] KOÇ, s.146; DOĞAN, s.222
[127] DOĞAN, s.223
[128] AKINTÜRK, s.41; KOÇ, s.143; YAVUZ, s.69; DOĞAN, s.225.
[129] ÖZTAN, s.76; 3. HD., 6. 7. 1987 tarihli ve 2829/7563 sayılı karar (YAVUZ, s.236).
[130] 3 HD., 21.3.1995 tarihli ve 3204/3699 sayılı karar (AKINTÜRK, s.41)
[131] ÖZTAN, s.72
[132] ÖZTAN, s.72; AKTAY, s.524; KOÇ, s.153
[133] 6. HD. 5.2.1963 tarihli ve 6431/595 sayılı karar (YAVUZ, s.67); 3. HD. 22.11.1988 tarihli ve 4367/9742 sayılı karar (YAVUZ, s.233)
[134] KOÇ, s.150
[135] TEKİNAY, s.31–32, AKINTÜRK, s.43; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.772; ÖZTAN, s.73
[136] ÖZTAN, s.73; AKTAY, s.385; YAVUZ, s.68
[137] ÖZTAN, s.73
[138] ÖZTAN, s.74; DOĞAN, s.228
[139] TEKİNAY, s.32; ÖZTAN, s.73; AKTAY, s.382; KOÇ, s.154; DOĞAN, s.229
[140] ÖZTAN, s.73; KOÇ, s.155; DOĞAN, s.228.
[141] ÖZTAN, s.74; KOÇ, s.156; DOĞAN, s.229
[142] DOĞAN, s.229
[143] ÖZTAN, s.74; DOĞAN, s.229
[144] DOĞAN, s.232
[145] DOĞAN, s.232
[146] DOĞAN, s.233
[147] ÖZTAN, s.93; AKTAY, s.524.
[148] ÖZTAN, s.93; KOÇ, s.165; AKTAY, s.524.
[149] SİRMEN, s.377; ÖZTAN, s.94; DOĞAN, s.235
[150] OĞUZMAN/DURAL, s.56
[151] ÖZTAN, s.94; ZEVKLİLER/ACABEY/GÖKYAYLA, s.779; KOÇ, s.168; YAVUZ, s.109.
[152] KOÇ, s.162; DOĞAN, s.233
42 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page